29 Kasım 2015 Pazar

Bir okul yemekhanesi denetlenecekse ilk dikkat edilecekler nelerdir?

Bir anne takipçim oğlunun okulunun yemekhanesini bir grup anne olarak kontrole gideceklerini, özellikle neye dikkat etmeleri gerektiği ile ilgili düşünürken aklıma benim geldiğimi söyleyerek benden bakılacak noktaları fikir olarak istedi. Yazdıklarımı sizinle de paylaşmak istedim:


- Temizliğe bakın. Siz gittiniz diye mi temizlik yapmışlar anlarsınız hissedersiniz.


- Çalışanların ellerine bakın. Temiz mi? Tırnaklar kesili mi?


- Genel kıyafet durumu da fikir verecektir.


- Yemek hazırlayan personel içinde sigara içen var mı sorgulayabilirsiniz? Sigara içen varsa nereye sigara içmeye çıkıyor, gelince ellerini yıkayabileceği ortam var mı?


- Yemekhanenin yakınında tuvalet var mı (çalışanların kullanacağı) yoksa daha uzak bir yer demi? Nerede olursa olsun temiz mi?


- Dondurulmuş ürün nispeten konserveden iyidir ama depolanması önemlidir. Depolar temiz mi? Düzenli mi?


- Margarin kullanılıyor mu? Tamam bazı kurabiyeler filan margarinle daha güzel oluyor ama pilavı da margarinle yapmasınlar. Ben şahsen bir türlü sevemedim margarini:((( Bu gıda mühendisi ile karışık anne görüşümdür:))


- Bilindik markalar mı alıyorlar yoksa bariz ucuzcu marketlerin markaları mı var? Kötülemek için söylemiyorum kandırılmamak için söylüyorum. Bir okulda amanın ev yapımı yoğurtlar kullanıyoruz illa ki vb vb ballandıra ballandıra anlatılmıştı da sonra tesadüfen mutfakta ucuzcu market yoğurdu görmüştüm. Bu kandırılmaktır bence başka bişi değil. 


- Bir gıda mühendisi çalışanları var mı? Büyük bir okulsa ya da dışarıdan büyük bir firmadan catering hizmeti alıyorlarsa muhtemelen vardır. HACCP (hasip diye okunur) sistemi gerekliliklerini yerine getiriyorlar mı sorabilirsiniz (Gıda firmaları için kalite sisteminin ilk adıdır Haccp. Şimdiki adı ISO 22000) 


- Sebzeleri yıkama suyuna sirke vb katıyorlar mı?


- Çiğ süt alıyorlar mı? Alıyorlarsa nasıl saklıyorlar ne kadar zamanda kullanıyorlar?


- Yemekler ne zaman hazır oluyor, sıcak tutulmaları için kullanılan sıcak banyoların dereceleri devamlı kontrol ediliyor mu? 


- Tam tahıl ürünleri seçeneği koyuyorlar mı? Mesela kek yaparken hepsini beyaz undan yapmak yerine 3te 1 mesela tam buğday unu koyabiliyorlar mı? Bu maliyeti arttıran bişi değil ama besin değerini arttırıyor.


- Hazır hamburger, döner vb alıyorlar mı? Aldıkları yeri kontrol ediyorlar mı? Bilindik marka ette çok önemli.


Temizlik de temizlik diye tutturmuşum değil mi:)) Daha yazabilecek çok şey var ama bu kadarı da fikir verecektir diye düşünüyorum. 


24 Mart 2015 Salı

Kolza Yağı ve Organik Pazar sorusu

"Merhaba Tuğba Hanim,

8 aylik bebegim icin pazarda satilan meyve ve sebzelere pek guvenemedigimden ... marka meyve ve sebze pureleri kullaniyorum.Sebze purelerinin bir cesidinin iceriginde kolza yagi oldugu belirtilmiş. Internet taramasi yaptigimda kolza yagi ile ilgili korkunc seyler yaziyordu.Markaya da aciklama yapmalari icin az once mail attim. Su anda bu kavanoz mamalarinin guvenirligini de sorguluyorum.Evimize cok yakin olmasa da bir organik pazar bulduk.Bu pazarin da cok guvenilir olmadigini, belediyeyle anlasip organik olmayan urunlerin de organik sinifinda ve fiyatinda satildigini duyduk.Acikcasi meyve sebze konusunda ne yapacagimizi sasirmus durumdayiz. Saglikli urunleri nasil edinebilecegimizi ve kolza yagi nedir ne degildiri size de danismak istedim.

Sevgiler,
Cigdem"

Çiğdem Hanım sanayinin çok kullandığı bir yağdır kolza yağı palm yağı ile beraber. Bunlar rafine yağlar çoğunlukla. Kolza hardalın kardeşi, yağlık bir tohum. Türkiye yağlık tohum cennetiyken bile bu tohumu sokmayı başardılar ülkeye, şimdi çok gerekliymiş gibi tarımı yapılıyor ve bizim mis gibi güzelim zeytinyağımız, fındık, mısır, ayçiçek yağımız filan yokmuş gibi marketlerde boy gösteriyor. Firmanın cevap vermesi durumunda eminim genel bir cevap olacaktır. ... markayı ben de kullandım açıkçası bebekle dışarı gittiğimde kolaylık oluyordu ama özellikle yediremediğim organik meyvelerin pürelerini almıştım. Organik pazarı da sorgulamanızı rica edeceğim. Buğday Derneği'nin gözetimindeki pazarlar düzgün oluyor. Onlara güvenebiliriz düşüncesindeyim çünkü Şişli Organik Pazara sık sık gidiyorum ve pazarcıları nasıl sıkıştırdıklarını gözlemliyorum, dedikodusu da dönüyor zaten, bir çıban başı olursa barınamıyor. Bunun dışında organik ürün satan internet siteleri var. Benim sitede taze ürün yok ama inanın ben de bebek maması yapmayı çok çok istiyorum. Şöyle organik organik, tertemiz Türk sebzeleri ile işinizi kolaylaşıtıracak çorbalar, mamalar filan olsa hayalini kuruyorum. Buna zaman var ama bu süre zarfında internetten organik sebze meyve satan firmalara bakabilirsiniz. Bir sürü de çiftlik var. İlk soracağınız sertifika olsun naçizane tavsiyem.

Umarım yardımcı olabilmişimdir.

Sevgiler,

Tuğba Bayburtluoğlu
Gıda Müh., İşletme Bil. Uzm.

17 Mart 2015 Salı

Bir gıda mühendisi annenin Anne ve Çocuk Beslenmesi Kongresi ile imtihanı...

Merhaba dostlar,

Dün gece eve 11 gibi girdik. Sabah Ankara Beypazarı'nda uyanmış ve İstanbul'da Annane ve Babanne tesislerinde hem fiziki hem ruhsal ihtiyaç molalarını vermiş bir mini aile olarak cubba yatak yaptık. Fekat benim 4'te uykum kaçtı. Baktım kongreyi ve deneyimimi size nasıl anlatacağımı fazlasıyla düşünüyorum, "Kalk kızım kalk bi çay koy otur yaz" dedim kendime. Saat 04:53 şu anda. Çay demleniyor. Sırtım ağrıyor, biraz da sersemim ama sanırım önümüzdeki bir kaç saat içerisinde güzel bir özet ve benim yorumlarımı içeren bir yazı çıkartabilirim. Amin:)

Ankara'da 13-14 Mart 2015 tarihinde düzenlenen İlk 1000 Gün Gebe ve Çocuk Beslenmesi Kongresi'ne ben de katıldım. Bu benim ilk tıp kongremdi ve bu gidişle son olmayacağını da anlamış oldum. Esasında üniversiteden mezun olduktan sonra bir akademisyen kadar kongreye, sempozyuma vb katılmış değilim fakat ortalama bir gıda mühendisinden daha çok katıldığım belli. Bu tip bilimsel etkinlikler benim ufkumu çok çok açıyor, silkinip kendime gelmeme sebep oluyor, yeni ve çalışkan insanlarla bir araya gelmemi-tanışmamı sağlıyor. Bir de üstüne yeni bir yer, şehir filan görüyorum daha ne isteyeyim?

"Kardeşim bu kongreleri nerden buluyorsunuz?" diye soran biri oldu sosyal medyada. Google hazrete giriyorsun 2015 kongre takvimi yazıyorsun ve buluyorsun bu kadar basit. Ama önemli olan tabi onlarca kongre vb arasından senin işine, profesyonel kimlik ve merakına hangisinin uyduğunu bulabilmek. Mesela bu benim ilk tıp kongremdi. Beslenme konusu dışına çıkıp da başka bir tıp kongresine daha katılır mıyım bilmiyorum? Hani büyük konuşmayayım ama insanın uzun uzun eğitimini almadığı bir konuda kongreye katılması bilişsel anlamda insanı gerçekten zorluyor. Salondaki herkes kürsüdekinin ne dediğini tam olarak anlıyor da bir sen arada aval aval bakıyormuşsun gibi bir his. Allahtan ilgim, zekam ve öğrenme isteğim var da alabildiklerimi aldım. Tabi başım hala çatlıyor o başka:)))

Kongreyi bir dernek düzenlemiş, başında da bir Doç. Kadın Doğumcu Ferit Bey var. Bir o bir de iki konuşmacı dışında tüm katılım Prof Dr. düzeyindeydi. Önce Sağlık Bakanlığı müdürlerine öncelik verildi açılış konuşmaları için filan filan. Kongre konuşmacıları "Şundan da birini çağıralım renk olsun, program dolu gözüksün, ortaya çeşit olsun." şiarlarıyla çağrılmış gibi geldi bana. Sırf doktorların dışında iki diyetisyenlikten hoca vardı ve ikisi de Prof'tu. Birini geçen seneki beslenme bienalinden tanıyordum, ama Prof. Dr. Tanju Besler sanırım konuşmasını yap(a)madan ayrıldı kongreden. Neden bilmiyorum. Ben özellikle çok çok merak ediyordum onun konuşmasını. Hazır yeri gelmişken 2010 Türkiye Beslenme ve Sağlık Araştırması'nın bağlantısını buraya çakalım: http://www.sagem.gov.tr/TBSA_Beslenme_Yayini.pdf Bu 607 sayfalık belgeyi bakalım ne zaman sindirebileceğim.)))

Ben en iyisi madde madde gideyim. Zaten elimdeki notları daha rahat bu şekilde buraya aktarabilirim.

- İlk 1000 gün bir bebeğin beslenmesi için önemli ama sanılmasın ki bu doğumdan başlıyor. Hayır! Hamilelik süresince beslenmenin çok çok önemi var. İlk 1000 günün ilk 9 ay 10 gün yani ilk 290 gün çok çok önemli. Bunun ilk üç ayında da en önemli gelişimsel aşamalar tamamlandığı için daha da önemli. Yani hamilelik kararını verdikten sonra dikkat etmek gerek. Eğer hamile kalma ihtimali olursa da dikkat etmek gerek. Anne ne ile besleniyorsa, nasıl bir ortamda ise bu komple bebeğe yansıyor. Hava kirliliği bile. 

- Devletler bu ilk 1000 günde beslenmenin önemini kavramış durumdalar. Çünkü eğer yetersiz beslenme olursa bu doğacak nesilleri ve onlara bağlı olan gelişmeyi ve ekonomik durumu etkileyecek. Bir ülkenin ekonomisi için nüfusunun sağlığı çok çok önemli malum.

- Emzirilen bebekte enfeksiyon hastalığı geliştiğinde anne sütünün immünolojik (bağışıklık sistemi) özellikleri değişir dendi. Esasında kongrenin tamamı boyunca anne sütü de anne sütü diye konuşup durduk. Şurda bazı önemli özellikleri hepi topu 5-10 sene önce keşfedilmiş ve keşfedilmeye devam eden bir salgı anne sütü. Çok çok çok çok çok çok kıymetli. Düşününce insanın çıldırası geliyor. Bebeğe özel, hazır, taze, bir sürü besin öğesi, mikro nutrient ile beraber. Mama firmalarının "eh işte içinde protein var karbonhidrat var yağ var azcuk da vitamin ekleyelim" diye yaptığı karışımların çok çok ötesinde, insanoğlunun laboratuar ortamında üretimini geçekleştirmekte her zaman bir kaç adım geride kalacağı bir süt bu. Çünkü ilk cümle önemli. Bebekte bir enfeksiyon olduğunu anne belki de bilişsel olarak algılayıncaya kadar vücudu algılıyor da besini ona göre ayarlıyor. Anne ve bebeğin vücutlarının arasında önemli bir salgısal iletişim var. Bu müthiş bişi. Yeni doğan bebeğini annenin özellikle salya sümük öpmesini sağlık verdi bir Prof. Meğer microRNA'lar çocuğa geçiyormuş ve bu geçiş çok çok iyiymiş. Bunu instagramdan hemen şöyle paylaştım:))) : https://instagram.com/p/0KdRrrCIS_/?taken-by=makarnalutfen

- Tuz tüketiminde Türkiye ne yazık ki Dünya lideri 15 gram/gün ile. Dünya Sağlık Örgütü'nün verdiği limit ise 5 gram/gün. Daha önceden aklımda 18 gram/gün tükettiğimiz kalmış. İnşallah düşürebilmişizdir. Ekmekte tuz miktarı azaltıldı evet, kademeli olarak da azaltılmaya devam ediliyor. Geçen beslenme bianelinde ekmekteki tuzun cart diye azaltılamayacağı tartışuılmıştı. Harbiden de senede adam başı 160 kg ekmek tüketilen ülkemizde herhalde iç savaş filan çıkar birden bir tat değişikliğine gidilse:))) Başka milletlerde de tuz oranı yüksek olanlar vardır elbet ama bu birincilik yakıştırması bence kalsın böyle çok dikkat çekiyor kafamıza dank dank vuruyor netekim.

- Anemi yani kansızlık dünya çapında bir sorunmuş. Demiri eksik almamak lazım. Buraya sığdıramam artık demirin değerli önemli mesela beslenme açısından bir de kaynağı. Bir ara yazayım.

- Uludağ Üniversite'sinde bir hoca gıda katkı maddeleri ile alerji arasındaki bağlantı üzerine yaptığı sunumun başında Türk Gıda Kodeksi'nden aldığı katkı maddeleri sınıflandırmasını paylaştı. E kodu ile sınıflandırılan tüm katkı maddeleri daha önceden üzerinde çalışma yapılmış, limitleri vb belirlenmiş maddelerdir. Bazıları için limit konmamıştır çünkü kullanılma miktarının sağlık açısından bir limiti yoktur sadece ürünün yapısı açısından dikkat edilmesi gerekir. Bir örnek vereyim. Mesela evde meyve kuruları ile şekersiz puding yapıyorsunuz ve nişastayı normalden fazla koydunuz ve taş gibi oldu. Nişasta adı üstünde nişasta, akut bir sağlık problemine yol açmayacak her gün yediğimiz bir ürün ama illa da limit konmamış mesela. Fakat sağlık açısından bir limit olmasa bile tariftekinden fazla koyarsanız farklı bir ürün elde edersiniz, istenen ürün olmaz. Nişastanın çeşitleri mesela bu anlamda kodekste "Quantum Satis" olarak girmiştir. Sayın hoca sağolsun bu Latince kavramı araştırma gereği duymamış, direkt "üzerinde çalışmalar devam eden katkı maddeleri" olarak yanlış iletti bize. Tartışma ve soru bölümü olmadığı için bişi söyleme imkanım olmadı ama buradan yazayım bari istedim. E maddelerinin çoğuna gıcık bir gıda mühendisi olarak araştırmanın önemini bir kez daha anladım.

- Alerji üzerine çok konuşuldu. Tam sebebi bilinmiyor ama çocuklarda daha sık görülüyor. Genetik yatkınlık bir etken ama aynı zamanda mikroptan arındırılmış, steril bir yaşamın florayı bozduğu ve bunun da yetersiz bağışıklık sistem cevabına sebep olduğu düşünülüyormuş. En sık alerjiye neden olan besinler: İnek Sütü, balık ve diğer deniz ürünleri, yumurta, fındık-fıstık, soya fasülyesi, hububat ve tahıllar. Süt alerjisi 1-3 yaşı gibi kaybolurken balık ve fıstık vb alerjisi devam ediyormuş. En çok ani şok zaten fıstık alerjisinde gözüküyormuş. Alerji deli derin bir konu, hala da çalışmalar devam ediyor. Mesela alerjik hastalıkların önlenmesinde hamilelerde, emziren annelerde ve süt çocuklarında probiyotik kullanımı belirli faydalar sağlıyormuş ama riskli gruptaki her hastaya kullanılabilmesi için daha çok çalışmaya ihtiyaç varmış.

- Probiyotikler de prebiyotikler de baya bir konuşuldu esasında. Probiyotikler en kaba tabiriyle biliyorsunuz bağırsaklardaki iyi mikroplar. Prebiyotikler de yine en kaba tabiri ile probiyotiklerin daha iyi gelişebileceği bir ortam sunmaya yardımcı olan kimyasallar. Probiyotikler anne sütü ile bebişe geçiyor. Bu yüzden annenin ilk günden itibaren probiyotik gıdalarla beslenmesi hem kendi vücudu hem de bebeği için çok çok iyi. Mamalara probiyotik koyamamışlar mesela. Yani koymuşlar da işe yaramamış. Onun yerine prebiyotik koyuyorlar da bla bla bla. Yemezler anacım. Tamam anne sütünde problem varsa biraz mamaya mecburuz ama ek gıdaya geçtikten sonra yoğurt tüketebildikten sonra bebişe probiyotikli yoğurt verilmesi en en en güzeli olcaktır.

- Anne sütünün ne kadar kıymetli olduğu ve ek gıdanın adı üstünde EK olduğunu anlattı bir çok doktor. Annelerin ek gıda miktarlarını abartabildiklerini, bunun da fazla beslenme üzerinden obeziteye yol açabileceğini söylediler. Türkiye gibi çocuğun çok çok sevildiği ve ayrıca sosyal güvenliğin az, gelecek korkusunun çok olduğu ülkelerde bebeklikten başlamak üzere ebeveynler bence fazla besliyor olabilirler çocuklarını çünkü fazlanın zarar getirmeyeceğini düşünüyorlar, çünkü o çocuk kendi geleceklerinin teminatı bir yerde. Çok sosyolojik bir saptamam yaptım belki ama benim gözlemim bu ve eminim başka bir çok sosyal sebep daha var ebeveynlerin bu takıntısı için.

- Anne sütü ile ilgili şu WHO slaytı güzel: https://instagram.com/p/0KmVPhCIdp/?taken-by=makarnalutfen
Ne kadar sade bir anlatım değil mi? Özellikle alttaki yorumlara bir bakın.

- Ek gıdanın abartılmaması gerektiği temelli toparlama: https://instagram.com/p/0KpCHpCIQz/?taken-by=makarnalutfen

- Altın standartlar: https://instagram.com/p/0Kzh6WCIfp/?taken-by=makarnalutfen

- Ek gıdada kaç kalori almalı bu çocuk için genel bir tablo: https://instagram.com/p/0K0hNLiIQ8/?taken-by=makarnalutfen

Benim beslenmeye ilgili bir gıda mühendisi anne olarak kongreden öğrendiğim / aldığım ana noktalar bunlar. Salonda bir çok sağlık personeli vardır ülkenin farklı yerlerinden gelme. Bir hoca D vitamini miktarı üzerine sunum yaptı mesela. Biraz tartışmalı bir konu son dönemde malum. Gıdalarda bulunmadığı için takviye olarak aynen iyotun tuza eklenmesi gibi süte D vitamini eklenmesi gerektiği üzerine konuştular. Bir ara kendimi kaybetmişim, kaptım mikrofonu, o işin ancak Amerika gibi zengin ülkelerde olacağını, ürün farklılaştırmasını bizim ülkenin pek kaldırmadığını, bunun firmalar açısından eninde sonunda ticari bir iş olarak görüleceğini, Okul Sütü projesi bu kadar yanlış anlaşılmışken ve ortalık çiğ süttü pastörize süttü filan baya bir bulanıkken bi de D vitamini eklenmesinin boşa kürek çekmek olduğunu söyledim ve ekledim: "Devam sütleri feci miktarda şeker içeriyor, kesinlikle içirmem çocuğuma, kimseye de tavsiye etmem." Bilmiyorum ne kadar birilerinin dikkatini çekti bu dediğim.  Bu arada belirteyim formüla ya da mamalardan bahsetmiyorum, baya UHT süt gibi satılan Pınar'ın devam sütlerinden bahsediyorum. Hiç tadına baktınız mı aşırı şekerli mesela.

Kongre kongre içimizi şişirdin demeyin. Cuma akşamı da zaten Mutlu bir Şef ve bir Yemekçi ile buluşmuştum. Hiiiççç sormayın vallahi ne konuştuğumuzu, çok pis çekiştirdik herşeyi, iyi geldi. Sağolsunlar yalnız bırakmadılar.))) Cmt günü kongrede de 4 tane diyetisyenle aynı öğle yemeği masasını paylaşıp bir de üstüne tatlı yedim ya artık gam yemem:))) Bu güzeller ile ne işler yapacağız bir de onun da minik ipucunu vereyim:)))

Kongre'den koştura koştura ailemizin emzirme danışmanı Esra'cım Ertuğrul'cumun anne seminerine gittim. Ankara'da da görüşmüş olduk iyi oldu.)))

Ankara'dan azcık yol alalım diye çıktık, Beypazarı'na gittik. İpekyolu Konağı'nda kaldık, zaten booking.com dan ayarlamıştık. Güzel temiz bir konak. Akşam gittiğimiz Bağ Evi'ndeki yemekler çok güzeldi. https://instagram.com/p/0OGhimCIWP/?taken-by=makarnalutfen

Sabahında da Beypazarı'nda çarşıyı gezdim. Kendine has özel ürünleri var Beypazarı'nın. Meydanda bir koca havuç heykeli var. Herkes oradan yol tarif ediyor, bir tavşan gibi hissetme durumu hakim oldu bana:))) Alınması gereken tüm ürünlerden aldım ekibe tattırmak için numune olarak. Elim havuç pestillerine gitti ama hepsinde ama hepsinde glikoz şurubu olduğu için geri bıraktım. Alışveriş yaptığım dükkan sahibine de carladım(!), karısını çıkarken ayrıca uyardım. Beypazarı çok güzel bir mimari ve damak tadı ile turizmde güzel bir yer elde etmiş. Ne gerek var ama Amerikan işi glikoz şurubuyla bu güzelliği bozmanın diye söylendim. Havuç suyu aldım mesela ben dönerken. Yahu yoğunluktan içilmeyecek kadar şekerli bir tat. Meyveden gelen şeker ile fabrikada yapılmış şeker bir olur mu? O havucun suyunu konsantre edebilirsen (ki ediliyor Türkiye'de bir ihraç kalemi) ne glikoz şurubuna ne sofra şekerine ihtiyacın olur, mis gibi sadece havucun kendisi ile gerçekten havuç pestili yapabilirsiniz. Bak organikçiler nasıl yapıyor hiç şeker kullanmadan her şeyi elma suyu ile filan çözerek.

Organik demişken bir doktor da kalkıp organik ürün değerlendirmesini bırak kelimesini bile etmedi ya kongrede ahhh ahhhh. Mesela alerji üzerine çalışan doktorlardan beklerdim. Gıda katkı maddelerine o kadar laf söylerken bunların çok az miktarlarda ya da hiç kullanılmadan üretildiği önemli organik ürünlerimizi söyleselerdi ne çok sevinirdim. Bilmiyor bile olabilirler. İşte bir kaç organikçinin böyle kanaat önderi, eğitici insanları hedef alıp onlara tanıtım yapmaları gerekiyor.

Hah bir organik konusu daha. Beypazarı'na gideceğimi söyleyince instagramdan bir dostumuz aman ne güzel organik sebze kurularından da alın mutlaka deyince ben çok sevindim, sertifikalı tarım yapılıyor ve kurutuluyor diye. Özellikle bir kaç dükkana girdim çıktım. Hepsi aynı çeşit sebze kurularına sahip. Tabi ki hiç birinde organik sertifika yok (zaten Türkiye'de birileri nihai tüketici için organik sebze kurusu yapıyor olsaydı ve ben bunu bilmiyor olsaydım orada bileklerimi keserdim sanırım:)) ve hepsi aynı firmadan ürün alıyorlar belli. Firmayı kötüleme derdim yok çünkü biliyorum iyi firma ve hatta bizim sitedeki sebze kurularını, brokoli ve nohutlu çorbalık karışımını aldığımız Çanakkale'den bir üreticidir. Klasik turist yanılgısı işte bu dostlar. Beypazarı kırsal ya, sebze de kırsalda yetişir ya, o sebze kuruları orda yetişmiştir ve üretilmiştir düşüncesi işte. Beypazarı'nda ürettikleri bir fasülye kurusu vardı onu aldım sadece. Tabi sorunca sorgulayınca bozuluyor birazcık dükkan sahibi ama kimse kusura bakmasın. Bilinçli tüketici her şeyi sorgular. Bir tek glikoz şurubu geyiğine şu sebze kurularının üstünü örtün demeyi unuttum. Hepsinin ağzı açık, bel seviyesinin altında, üstüne ne düşer ne düşmez belli değil. Bir de renkleri açılmış, biberler domatesler solmuş. Sokakta patlıcan kuruları vb asılı, millet orda sigara filan içiyor. Ayhhhh daha da yazmayayım:))) Sebze kurusu denilen şey çok güzel, üretimi meşakkatli ama bu yetmiyor. Düzgün paketlenip düzgün saklanması da gerekiyor. Şeytan ayrıntıda gizli işte:)))

Çok uzun bir yazı oldu farkındayım, zaten benim de bir günümü aldı. Ama yazmayı isteyip de eksik bıraktığım bir konu olmadı sanırım. Seneye bir daha giderim sanırım bu kongreye. Bakalım yine döndürüp döndürüp aynı şeyleri mi anlatacaklar:) Bu senenin bir kongresi daha var o da benim alanımda. Mayıs'ta Gıda Güvenliği Kongresi'nden de canlı yayın yapacağım inşallah.))))

Diyetisyenlik öğrencisi takipçilerimiz olduğunu duyunca çok fotojenik çıkmışım:))



3 Şubat 2015 Salı

Sebze Yemeyen Çocuk Yoktur, Şekil Değiştirmemiş Sebze Vardır!!

Bir baba yazmış hemen cevapladım (babalara kıyak geçiyor çocuklarıyla ilgileniyorlar en az anneler kadar diye pozitif ayrımcılık yapıyorum :PP)


"İyi günler; 

Ben 2 yaşında bir kız çocuğu babasıyım. Sizi bir yakınımızın vasıtasıyla öğrendik ve ürünlerinizi sitenizden araştırdım. 
Benim kızım maalesef tek besinle besleniyor. 

Kızımın yedikleri;
Sabah maması (1 kase) 
Makarna
Pilav
Patates kızartması - yemeği
Günde 1 defa bir kase dolusu çorba (tarhana-yoğurt-mercimek)
Tavuk ve köfte ( az miktarda )

Bunun dışında hiç bir şey yediremiyoruz. Sebzelerden hiç bir şekilde tüketmiyor. :(
Besin yetersizliğinden dolayı kızımda kabızlık problemi yaşamaktayız. Bunun için sabah mamasına 1 yemek kaşığı kadar saf zeytinyağı koyuyoruz ama bazen bu da çözüm olmuyor. Acaba ürünlerinden hangisini önerirsiniz, yeme alışkanlığını aşılayabilirmiyiz sebzeli makarnalarınızla bilmiyorum. 

Bana yardımcı olabilirseniz çok sevinirim.. "




".....Bey ilginiz için teşekkürler. Kızınızı Allah bağışlasın. Ne durumda olduğunuzu tahmin edebiliyorum, zaten bu durumları ben de yaşadığım için bu şirket kuruldu.

Yediği şeyleri zenginleştirmek daha iyi olacaktır düşüncesindeyim. Ben en azından kızıma öyle yazdım. Sizin yazdıklarınız üzerinden gideyim. 

Sabah maması: Kabızlık için gün kurusu kayısı tavsiye ediyor doktorlar. Bu mamanın içinde elma, muz ve şeftali varsa bunlar da kabızlığa negatif etki edecek meyvelerdir, azaltmanız gerekebilir. Armut da iyi bir bağırsak çalıştırıcıdır. Sadece burda dikkat edilecek meyvenin suyu değil özellikle posalı kendisini tüketmek gerekiyor.

Makarna: En çok sebze içeren makarnalar bizimki biliyorsunuzdur, görmüşsünüzdür oranları zaten. Özellikle kerevizli makarnamız hem renk olarak çaktırmıyor sebze içeriğini hem de %40 kereviz içeriyor. Bir tabak yediğinde mesela yarım porsiyon sebze (kereviz) yemiş oluyor. Kırmızı biberli ve domatesli makarnamız da keza %44 sebze içeriyor. Hepsi mevsim sebzelerinden bu arada turfanda yok bizde. Makarnalar için seçin beğenin alın. Suyunu süzmeden pilav gibi demleyerek tüketebilirsiniz. Fırın makarna da olabilir. Mesela yarım litre sütü ve bizim bir paket makarnayı soğuktan az tuz ile kısık ateşte pişirin. Üzerine kırık peynir ve kaşar ekleyerek fırına verebilirsiniz. Bunun dışında illa benden almak zorunda değilsiniz makarnaları. Klasik makarnaları da bol domatesli sosla ve bu domates sosunun içine de blenderdan geçirilmiş kabak ve bezelye gibi sebzeleri ekleyerek verebilirsiniz.

Pilav: Bizim pancarlı arpa şehriye var ama o kadar pirincin içinde az gelecektir sebze açısından. Burda pilavları bezelye ile havuç ile domates püresi ile çeşitlendirmek gerekebilir. Benim kızımın ilk okulunda haftada en az bir iki pilav bir bulgur pilavı çıktığını görünce bunu önermiştim ben. Kepekli pirinçten pilav yapmak da bir çözüm. Hem daha fazla lif ve vitamin alacaktır. Kepekli pirinç biraz tok gelebilir sadece.

Patates kızartması ve yemeği: Vallahi kızartmaya bişi diyemeyeceğim, sevmeyen çocuk yok. Sadece az yağ ile fırında vb yapabilirsiniz, makinalar da var şimdi az yağda kızarmış gibi yapan. Yemeğine de yine bezelye ve havuç diyeceğim. Kabak da olabilir turfanda olsa da. Hani birden değil ama işte yavaş yavaş.

Çorba: İşte bu sizin kurtarıcı besininiz olabilir. Sebzeleri haşlayın, minicik doğrayın, ezin, püre yapın azar azar içine ekleyin. Ispanak mesela çok rengini açar ama yer elması örneğin pek farkına varılmıyor ve çok da iyi bir sebze. Azar azar başlamak en iyisi. Bizim sitede nohutlu sebze çorbası, brokolili sebze çorbası ve ayrıca sebze kurusu var. Bunların hepsini kullanabilirsiniz. 30 gram kuru sebze 1 porsiyon sebzeye eştir. En başta az miktarlarla başlayıp blender ya da çatalla ezme yoluna gidebilirsiniz.

Tavuk ve köfte: Bunlar da benim gizli silahlarım:)) Tavuğu mutfak robotundan çekip kıyma haline getiriyorum ve köftesini yapıyoruz (beyaz köfte). Somonu haşlayıp yapınca pembe köfte oluyor. İçine bizim anne köftesi harcından ekliyorum. Büyük miktarda mesela bir kilo kıymadan yapınca bir havuç ve bir kabak rendesini kaldırıyor köfte. İnce rendelemek önemli. Bazen haşlanmış karnıbahar ve brokoli bile ekliyorum köfteye. İçindeki ekmek de tam buğday olduğundan ve az yağda kızarttığımdan kızım sadece köfte yese bile yetiyor bana açıkçası:)))

Bunların dışında önemli olan biraz da sizin ne kadar kararlı olduğunuzu gösterebilmeniz. Tabi kızınızı siz daha iyi tanırsınız ama kararlılık çocuklarda işe yarıyor (en azından benim kızımda şu anda kendi başına uyuma açısından kararlılık göstermezsem, hemen bizim yanımıza vb geliyor. O ayak direrse ben de diriyorum napiim:))) Bir de sizin bir aile sofrasında neşe içerisinde sağlıklı ürünleri yiyor olmanız önemli. Bir arkadaşım görünüşüne çok dikkat eder, tabağında gelen patatesi vb yemez illa bırakır. Kızı sonra yemek seçiyor ve tabağında yemek bırakıyor diye kızıyordu. Kızı halbuki onu taklid ediyordu:))

Kabızlık için kefiri ve probiyotikli yoğurtları önerebilirim. Kefir kabızı da ishali de iyileştiren mucizevi bir içecek inanın:))) Mayaları var bizim sitede ama illa tabi benden almak zorunda değilsiniz:)

Umarım biraz fikir verebilmişimdir. İzninizle bu yazıyı isminizi vb vermeden bloguma ekleyeceğim. Ne zamandır yazacaktım, sizin mailiniz bahane olsun:))

Tüm ailenize sevgiler,"






14 Ocak 2015 Çarşamba

Rafine yağ sorusu

"Merhaba Tuğba Hanım,

Mısırözü ve ayçiçek yağı hakkındaki fikirlerinizi de alabilir miyiz? (Kızartmalar konusunda, her türlü yağı yakmamak gerektiğini biliyoruz)
Mısır ve ayçiçek yağının artık GDO'lu olduğu söyleniyor ve kullanmamaya başladık artık. Duyumlarımız doğru mudur?

Teşekkür ederim."



Sevgili Adsız geç cevap için özürler. Ben mısırı sadece haşlanmış ve bazen de patlamış halde seven biri olarak yağına pek sıcak bakamamamışımdır. Ayçiçek de ucuzluğu ile malum milletimizin gönlünü kazanmış bir yağ. İkisi de rafine olduğu için baya bir işlemden geçtiğini belirtmem lazım. Yine de maliyet önemli bir parametre. Eğer mümkünse her şeye her yemeğe hatta kızartmaya bile zeytinyağı diyenlerdenim benim. Litresi 8 TLye olan sızmalar da var artık ki bu ayçiçekten çok da uzak bir rakam değil maliyet olarak. İşe sadece GDO olarak bakmak değil de genel olarak doğaya en fazla hangisinin katkıda bulunduğuna bakmak da bize zeytin ve zeytinyağını işaret edecek. Fındık yağı da bir alternatif ama o da rafinasyona giriyor. Soğuk sıkım bitki ve tohum yağlarını da ara ara almakta hem beslenme açısından hem de küçük üreticiyi destekleme açısından önemlidir düşüncesindeyim. Sektörde yeni yeni organik ayçiçek yağı da bulunuyor. Soğuk sıkım ayçiçek yağı kadar tadı kuvvetli değil ama kimyasal rafinasyondan geçmediği kesin. Ben arada ondan da alıyorum. Sıralama yapmak gerekirse: 1- Zeytinyağı 2- Zeytinyağı 3- Zeytinyağı 4-Zeytinyağı 5-Tereyağı / soğuk sıkım fındık / organik ayçiçek

Naçizane düşüncelerimdir. 
Sevgiler

6 Ocak 2015 Salı

Evde nasıl meyve kurutulur?

Bir dostumuz sormuş dün eposta ile, bilgim dahilinde yanıtladım:

".... yakınlarımın elma bahçeleri var küçüğünü,dibine düşeni değerlendirmiyorlar, ben iki yıldır birazını sirke yaparak değerlendirmeye çalışıyorum; daha fazla ve çeşit değerlendirmek için kurutmayı düşünüyorum ama 
net bir tarif bulamadım. Bana yardımcı olur musunuz?.."

"Merhaba,

Kurutma oldukça zahmetli olabilir ama en azından bir kere denemek istiyorum derseniz fırınınızı 50°C civarında ayarı var ise (ya da düşük ısı, amaç 100°C'yi geçmemek) burada kurutabilirsiniz. Bir tepsi ince kesilmiş elmayı yağlı kağıt üzerine yayın yeter. Sadece süre en az 5-6 saat sürecektir. 

Bir başka ihtimal de doğal pestil yapmanız olabilir. Elmaları rendeleyip bolca suyunu uçurduktan sonra ateşte yine yağlı kağıt üzerine ince bir katman olarak sürerek pestil gibi kurutabilirsiniz. Burada içine yemişler ekleyip mesela tarçın ve balla da tatlandırabilirsiniz. Bunun kuruması da uzun sürecektir ama sadece elma dilimi kurutmaktan daha kısa süreceği kesin:) Pestili fırına vermeden önce dilimlerseniz daha da kısalacak ve kolaylaşacaktır işiniz. Yabancı kaynaklarda fruit leather olarak geçer bu ikinci tarif.

Umarım yardımcı olabilmişimdir.

Sevgiler,"

Şimdi farkettim bir de yeni küçük kurutma makinaları var ev tipi. Sanırım Philips çıkarmış. Denemedim bilemiyorum. Daha önce eski şirketimde ev tipi bir Tchibo ürünü kullanmıştık. Profesyonelden süre olarak pek farkı yoktu. Baya bir sürer kurutma işi öyle makinasını aldım diye düşünmeyin. Önce kendi fırınınızda deneyin bir görün ne kadar çok uzun sürdüğünü ondan sonra yatırım yaparsınız. Hayır gelip sonra kafama kurutma makinalarınızı atmayın diye yazıyorum:))))

Bir de pestillere nişasta konur Anadolu'da. Bu hem ürünün suyunu emer kendine bağlar hem de işleme kolaylığı sağlar. İlla nişasta koymak zorunda değilsiniz, yulaf ezmesi ya da ruşeym de ekleyebilirsiniz. Sizin yaratıcılığınıza kalmış. Ayol sabah sabah canım çekti:)))