29 Nisan 2013 Pazartesi

Kısacık paylaşmazsam ölürüm yazısı

Bursa'ya gittim geldim. Yazıcam hepsini ama şimdi ilk defa doktorlara gıdalar üzerine konuşmaya yapmaya gitmeden önce uzun olmasından daha da fazlasını içeren bir yazıyı buraya ekliyorum. Vizyoner M. Kemal beni ağlattı onu da ekliyim güzelim.

Türkiye'de Bilim ve Bilim Politikaları - http://jamesjoyce.blogcu.com/turkiye-de-bilim-ve-bilim-politikalari/13800700 

Yazacağım.

26 Nisan 2013 Cuma

Bursa'ya Fuara Gidiş ve Çiğ Süt Üzerine

Günaydın güzelim. Sabah 3.5 itibariyle çok gerekliymiş  gibi uyandım. "Kızım bak uyu sabah 7'de Bursa'ya hareket edicen" desem de kendime cık uyku tutmadı. Neden? Çünkü kafamın içinde bız bız bız öten, bitirilmemiş bir işim var. Bir yorum geldi eski bi yazıya ona cevap vermeliyim ama öncesinde okuma yapmam lazım. 600 sayfalık süt teknolojisi kitabımı teee Bursa'lara taşımayı bile düşündüm ama şimdi yaptım okumamı, kafamda netleştirdim durumu. Gözümden uyku aksa da geri yatağa dönünce uyuyamayacağımı bildiğimden işte yazıyorum.

Sana da blog blog demekten bıktım güzelim müzelim diyecem bundan sonra. Daha samimi, daha benden:)

Şu Bursa konusuna bir açıklık getirip davetimi yapiim: 
Geçen hafta sevdiceğin bir sınır ötesi projesi için çeviri yaptım biraz. Partnerden birisiyle konuşmaya giderken beni de aldılar. Ben oraya iki gram dil faydam olsun diye gitmişken bana bambaşka kapılar açıldı. Miğer gittiğimiz hatun şehrin önde gelenlerinden biriymiş. Ticaret Odasının Girişimci Kadın Kurulu'nun başkanıymış. Laf arasında makarna, kredi muhabbeti olunca "Sen kimsin? Gel yamacıma anlat." dedi de benim tüm bu iş kurma serüvenim filan filan ortalığa döküldü. Kadıncağız gökte ararken yerde buldum muamelesi yaptı bana, çok utandım. "Gelecek haftasonu Bursa'da Kadın Girişimci Fuarı var, makarnalarınla oraya götürüyorum seni." dedi. İyi eyvallah, ağanın eli öpülmez. Ben tüm kazandığım paranın daha da fazlasını reklama yatırıp borç içinde yüzerken çok sevindim tabi bu fırsata. Apar topar eksik kartvizitleri bastırdım, ürünleri vb ayarladım. Uzun lafın kısası sabah yola çıkıyoruz. Eyyyy Bursa ahalisi ben geliyorummm, hemi de makarnalarımla birlikte, lütfen fuarda beni yalnız bırakmayın, Kırklareli standında olucam:)))

İlgisi çabuk dağılan bir insan olarak gelen bir mesaj üzerine Serdar Amirin başarı üzerine yazısına gittim, okudum ve boş boş ekrana baktım. Gereksiz cümlelere son, Nazım'ın şiirinden dumanlanan gözlerimi silip esas yazma sebebim konuya giriyorum.

Mart başında yazdığım bir yazının dibinde sözlükte bilgisine, kalemine güvendiğim bir veteriner adayının entrysi vardı UHT süt üzerine. Altında Mehmet Günata Bey bir yorum yazmış ve UHT süt ile ilgili besin kayıplarının yüksekliğinden özellikle a.a olarak kısalttığı amino asitlerin yani proteinlerin yapı taşlarının azaldığından bahsetmiş. UHT'nin normal olmadığını düşünüyor kendisi çünkü yorumunu "Bence normal süt içilmeli" diye bitirmiş.

Bence de normal süt içilmeli ama normal sütten kastımız farklı tabi Mehmet Bey ile:)

Benim için normal süt ya da nasıl diyeyim olması gereken, tüketilebilecek süt besin öğesi ile gıda güvenliği dengesini yakalamış bir süttür. Bu çoğunlukla pastörize ve UHT süt anlamına gelir benim için.

Çiğ süt (ki sanırım Mehmet Bey normal süt derken çiğ sütü kastediyordu) eğer sağlıklı bir hayvandan uygun hijyenik koşullarda sağıldıysa en fazla bir gün bozulmayacak bir besin maddesi. Süt işleyen firmalar zamanla yarışırlar çünkü süt çok hassas, bozulmaya çok meyilli bir gıdadır. AB standartlarına göre üst mikroorganizma limiti 100 bin/litre. Bizim Türkiye değerleri biliyor musunuz kaça çıkıyor? 300 bin/litre. Bu çok yüksek bir sayı farkındasınız değil mi? AB'ye giriş kriterlerimizden biri sütle beraber genel gıda hijyenimizi düzeltmemiz olduğunu biliyor muydunuz? Deli gibi AB projesi yazıp hibeler veriliyor üretimin iyileştirilmesi için. Avrupa'lı birliğe girdiğimizde ve hatta öncesinde ihraç edeceğimiz gıdaların güvenli olmasını istiyor da ondan. Bu arada Avrupa'ya süt ihracatına yeniden başlayabilmemize çok sevindim. Güzel gelişme.

Her sütteki besin kayıplarından bahsedene güvenli süt muhabbeti yapmaktan ben bıkmadım çünkü benim işim esasında biraz risk analizidir. Beni kısa sürede hasta edecek ve hatta ölümüme sebep olacak besin değerleri çok çok az kaybolmuş çiğ süt mü içeyim yoksa yoksa beni akut bir hastalığa sürüklemeyecek, bedenimin ihtiyaç duyduğu besin değerlerini bana verecek pastörize ya da UHT (artık hangisine ulaşabiliyorsam) süt mü tüketeyim? Ben risk açısından ikincisini tercih ederim.

Mehmet Bey suda çözünen vitamin kayıplarının UHT'de %80'lere vardığını belirtmiş. Kaynak belirtmemiş. Bilgi yanlış ve oran düşük. Oran %90'dır ama UHT için değil sterilize süt için geçerlidir. Sterilize süt 115°C'de 30 dakika kaynatılmış süttür. Eski bir teknoloji. Ama evlerde bu sistem devam ediyor. Yani bizim evde kaynattığımız sıcaklıktan biraz daha yüksek bir sıcaklık ve süreden bahsediyoruz. Çiğ alıp uzun süre kaynattığınız ve uzun sürede soğuttuğunuz süt emin olun marketten aldığınız pastörize ve hatta UHT sütten çok çok daha az besin maddesi içeriyor.

Üniversitede süt teknolojisi bizim en çok profesöre sahip olduğumuz dolayısıyla en en çok zorlandığımız derslerden biriydi. Ben süt alanında hiç çalışmadım ama taa kaç sene öncesinden aldığım süt kitaplarım her zaman başucumda olmuştur. Bu vesileyle özellikle Mustafa Hoca'larımı da sevgiyle anıyorum. Süt kitaplarından sadece süte ait olanın ilgili sayfalarını ve kapağını buraya ekliyorum. Esasında buraya alıntılamak gerekirdi ama gerçekten vaktim yok, bir saate arabam kalkacak.

Soruyu soran ve benim de eski bilgilerimi hatırlayıp araştırmama sebep olan Mehmet Bey bir tıp öğrencisi ve http://www.mgunata.com/ adresi kendi sitesi. Siteyi çok inceleyemedim ama bilgiler doğru gibi gözüküyor. Umarım kendisinin sorusunu yanıtlayabilmişimdir. 

Geçen Alternatif Anne'de yayınlanan podcastte de süt konusunu konuşmuştuk. Bir yorum gelmiş Çin'de 1985'de pastörize sütten zehirlenen binlerce insan olduğu ile ilgili. Onlar pastörize sütten değil çiğ sütten daha doğrusu pastörize edildiği sanılan çiğ sütten zehirlenmişler yorumu yazanın haberi yok:)) Yanlış ya da eksik ısıl işlem sadece sütte değil tüm ısıl işlem gören gıdalar (konserveler, dondurulmuş ürünler vb) büyük çok büyük sorun yaratır. Mikroorganizmalar bizim gibi gelişim halindedir. Bizim ataklarımıza kontra atak geliştirip hayatta kalmaya çalışırlar. Şükür biz daha akıllıyız da biz hayatta kalıyoruz. Tabi çiğ süt tüketenlerin bruselladan ölme ihtimali var onu unutmamak lazım:))

Saat sabahın 6'sı ve ben daha ütü yapıp bavulu tamamen toplayacağım. Şans dile bana güzelim, güzel geçsin Bursa fuarımız, iyi hikayelerle döneyim.

Günaydın!!!

Sayfa 529daki tablo

Sayfa 529un tamamı

Sayfa 530

Başucunda yıpranmış bir kitap :)

19 Nisan 2013 Cuma

Nestle'yi komple boykot ediyorum: WATER IS A HUMAN RIGHT!!!

Sabah sabah çok pis kızdım blogcum. Nestle'nin tepesindeki adam demiş ki su da gıda ürünüdür, bedava olmamalıdır.Kaç zaman önce demiş ama sağolsun ne medyamız reklam azalacak diye bunu haber yapar ne de sivil toplum örgütleri konu üzerine bizi aydınlatır.

Nestle dünyanın en büyük şişe suyu şirketi, dünyanın en büyük 27. firması. 

Zaten çok sağlıklıymış gibi çıkardıkları şeker dolu kahvaltılıklara gıcık oluyorum bir de üstüne bu geldi. 

Komple boykot Nestle'yi. 

Bu ne ya?? Ayıp ayıp. 

http://keithpp.wordpress.com/2013/04/15/nestle-chairman-says-water-is-not-a-human-right/



Keşke diyorum uydurma haber olsa:(((

Su be bu su... Hayatın kaynağı... Organik kötüdür, GDO iyidir de buyurmuş hazret. 

Eyyy blog dünyası, size güzel bir kaç saat yaşattı diye, evinize kadar ürün numuneleri gönderdi diye, sırf kendinizi iyi hissettirdi diye bu bencil, kapitalist, kendinden ve karından başka hiç bir şeyi düşünmeyen rafine gıdacı şirketlerin ürünlerini tanıtmayın, hatta evinize sokmayın!!!

Lütfen.

18 Nisan 2013 Perşembe

"Organik Gıdaların Besin Öğeleri Daha Fazla Değildir" üzerine sorular ve cevaplar

Kimi zaman eski yazılara yorumlar geliyor. Bakıyorum yazıda anlatılmak istenenden uzaklaşılmış, kafalar karışmış. Ben de hemen cevaplıyorum ama işte orda yorumlarda kalıyor diye üzülüyorum.

Demin bir soru geldi teeee 5 Eylül'deki yazıma. Orjinal burda: http://benimgidamuhendisim.blogspot.com/2012/09/organik-gdalarn-besin-ogeleri.html
Yorumlar bölümünde Adsız Fatma Hanım'ın soruları ve benim cevapları da aşağıya aldım. Sırf kaybolup gitmesin deyü deyü:))

Yazı eski, konu neydi diyenlere "Stanford'un organikler konvansiyonellerden daha fazla besin öğesi içermiyor saptaması yaptığı çalışma üzerine çiziktirdiklerim" diyebiliriz.


Adsız dedi ki...
merhaba,
ben fatma.
birincisi organik olmayan sebze-meyveler olgunlaşıp mı soframıza geliyor, yoksa erken safhada mı toplanıyor, yolda gelirken-depoda beklerken olgunlaşıyor?
ikincisi endüstriyel sütlerin/etlerin yağ asit örüntülerinin doğal beslenmiş hayvanlarınkinden farklı olduğunu öğrendik. o halde nasıl şimdi endüstriyel tarım/üretimin daha sağlıklı olduğunu iddia edebiliriz?
üçüncüsü siz de konvansiyonel tarım ve endüstriyel üretime inanıyor olsaydınız doğal ürünleri tercih etmezdiniz. demek ki siz de şüpheleniyorsunuz. bu işin eğitimini almış bir insan olarak siz şüphelenirseniz, ben sağlığa zararından emin oluveririm. paylaşımınız benim düşüncelerimden emin olmama neden oldu. teşekkürler.
saygılar.
GM dedi ki...
Merhaba Adsız Fatma Hanım (Adsız çünkü size istersem ulaşabileceğim bi e-posta olmadığı için.)

Birinci sorunuzun cevabını tam olarak ben veremem çünkü ziraatçi değilim. Muzun olgunlaşmasının depolama ve taşıma sırasında olduğunu biliyorum. Bu kural organikte de değişmemiş olabilir. Ama dediğim gibi bilmediğim bir konu. Yalnız yorum yaptığınız yazıda sebze ve meyvelerin özellikle vitamin içeriğinin konvasiyonel ya da organik olmasından daha çok ne kadar taze olduğu ile ilgili bir bölüm var. Orada belirttiğim gibi sırf organik diye kendinden geçmiş marullara biberlere yüz vermemek lazım.

İkinci sorudaki yağ asidi örüntüsünden kastınız nedir? Zincir mi yağ asidi profili mi? Bu konudaki çalışmayı bizimle paylaşabilirseniz çok çok sevinirim.

İkinci sorunuz esasında retorik bir soru ve sanırım benden bir cevap beklemiyorsunuz. Ben de zaten soruyu cevaplamayacağım değiştireceğim. Konvansiyonel ürünlerin organiklerden daha sağlıklı olduğunu hiç bir yerde iddia etmedim. Bu çalışma da onu iddia etmiyor.

Üçüncü olarak da benim gibi kendi halinde bir gıda mühendisi annenin çıkarımlarından bu kadar kesin kati çıkarımlar yapmanız açıkçası beni onurlandırdı, esas ben teşekkür ederim. Elimden geldiği kadar organik ve ekolojik tarımı desteklemeye çalışırım, kullanırım ama örneğin yaşadığım şehirde bir organik pazar yok, netten sipariş için uzağım. Beni takip edenler bilirler her çarşamba aksatmadan pazara çıkmaya çalıştığımı ve mümkün olduğu kadar civar köylerden, üreticilerden alışveriş yapmaya çalıştığımı. Konvasiyonel tarım ölümüne karşı olduğum bişi değil, evimde kullandığım yoğurt da, salça da, mercimek de konvasiyonel tarım ürünü. Hayatın gerçekleri var ve ben her halk insanı gibi dengede yaşamaya çalışıyorum hayatımı. Takım tutar gibi konvasiyonelci ya da organikçi değilim. Hatta o kadar sevmem ki bu yandaşçılığı futbol takimı bile tutmam. Benim takip ettiğim bilimdir. Kendini yalanlayabilecek bilim!!

Sevgiler de saygılar da bizden efem. Gelecek sefere sadece isminizden fazlasını paylaşmanız umudu ile:))

Eye of the Tiger

Gecenin bi vakti zart diye uyandım uykumdan. Geri tutmadı uyku. Neden? Kafada çok şey var, düşün düşün kaçtı iyice uyku ben de kalktım bilgisayarın başına geldim. Bakalım ne zaman yatarım geri. 

Buyrun madde madde kafamdakiler:

- Geçen Cumartesi İzmit'te annelere eğitim verdim. Burcu (burcudemirel.com) ve Elif (iyifikiratolyesi.com) acaip tatlı iki ortak. Süper bir ortamda çalışıyorlar ve açıkçası çok imrendim. Benim de böyle güzel bir yerim olsun duaları ettim:))) Eğitim eğlenceli ve çok doyurucu geçti. Çenem zate düşük iyice düştü. Bi de güzel fırında makarna yaptım. 2 porsiyon tam buğday makarna ile 6 kişi doyduk, herkes şaşırdı:))

- Bu Pazar kısmetse Ankara'da tekrarlayacağız. Yol gözümde çok büyüyor ama hani derler ya "Görev çağırıyor!" 29'unda da Kırklareli Sağlık Müdürlüğünde konuşacam. Allahım o kadar sağlıkçı önünde bakalım nolcek:)

- Bu hafta Turizm Haftası. Kırklareli'de Turizm Yüksek Okulu panel düzenlemiş. Sonuna ben de yetiştim. Salonu öğrenciler doldurmuş, hangi hocayı en çok sevdikleri de belli açıkçası:) Sonrasında Kırklareli yemekleri sunumu vardı. Geçen labada alıp tadını beğenmemiştim. Meğer doğru pişmemiş. Bi de tabi küçük labada almak lazım, benimkiler büyüktü. Bıçak labadası diyolar burda küçüklere. Ali Hoca'nın güzel bir kitabı varmış, ondan edinmek lazım ama sanırım yok satıyor. Bir yerlerde gören olursa kitabı iletişime geçsin ltf, tişikkürler:)

- Halk Bankasının kredisi yılan hikayesine döndü. 4. haftaya giriyorum başvuruda. Beğendiler projemi, destekliyorlar ama meğer bu kredinin ana teminatçısı kredi değerlendirme fonu mu kurumumu neymiş. Devlete bağlı özerk bir kurum. Sonuçlanması 3-4 haftayı bulurmuş. Dün heyecanla 1.5 saat bölge müdürlerine sunum yaptım. Artık o kadar otomatiğe bağlamışım ki hiç bi soru açıkta kalmadı:)) Bu kurum değerlendirmesi işi canımı sıktı ama oturup bekliycez artık napalım.

- Kredi için kefil istediler. İlk rica ettiğim uygun kişi prensip meselesi diye geri çevirdi. Hem öleyim de kurtulayım düşüncesi hem de çok pis başarılı olucam hırsı aynı anda insanın kanını harekete geçirirmiş meğer onu da tecrübe ettim böylece. Eski bir dostumu aradım, ikiletmedi bile hemen tamam dedi. Sonrası "sağol seni yüz üstü bırakmayacam" sözlerinin salya sümük verilmesiydi tabi. Bakalım Allah utandırmasın.

- Bu arada boş yer bakmalara devam. Bi yer daha buldum. Belediye çarşı içine çalışma ruhsatı veriyor imalathane olacağım için. Saçma bir istek esasında. Geçen şeker yüklemesine gittiğimiz polikliniğin karşısında kasap-sucuk imalathanesi vardı. Zaten aç karnına o iğrenç şekeri içirmişler, yer gök karışmış, bir de o sokaktaki sucuk kokusu mahvetti beni. Harbiden gözüm döndü, istifra edecektim nerdeyse ama sadece yerine oturmamış bir kaldırım taşına basıp ayağı burkmakla kurtuldum; buna da şükür.

- Ne diyodum hah belediye sadece çarşıya çalışma ruhsatı veriyor. Kontrolü kolay olsun diye sanırım bilemiyorum. Çarşı içi dükkanlar pahalı ve zaten adı üstünde dükkanlar. Tam hatta kimilerinde iki cephe cam. Allahım anlatamıyorum insanlara camın ne kadar büyük bir risk olduğunu gıda üretimi için. Belediye ayrı telden çalıyor, bakanlık ayrı telden. Arada olan bize oluyor. Napalım artık herkesi memnun eden uygun bişi yapmaya çalışacaz. Bulduğum yer adam edilmesi gereken bir yer. İçi bölünecek, duvarlar boyanıp adam hizasında fayans yapılacak, sineklikler değişecek. Evyesi, su hattı, tuvaletin yerleşimi filan filan bakalım kaça patlar. Kısmet.

- Gıda üretim yerlerinin nasıl hijyenik dizayn edilmesi ile ilgili iyi bir yazıyı hemencecik buraya kopyalayım bilgiyi paylaşımanın güzelliği adına : http://evrenefe.wordpress.com/2013/04/08/gida-guvenligi-standartlarina-gore-gida-isletmelerinde-hijyenik-dizayn/

- Geçen farkettim. Şu hayatta her bi boku başardım da bi zayıflamayı başaramadım diye. Eşimle obezite cerrahisi düşünüyorduk. Meğer ben şişkoymuşum ama o kadar da değilmişim. Operasyon onayı al(a)madım yani. Biz üniversite hastanesine gittiğimiz için muhtemelen tüm test edilmiş metodları üzerimizde deneyip hangisi tutarsa diyecekler herhal. Şeker kontrolü için sabah akşam tok karnına bi ilaç verdiler. Doğum öncesi de aynı ilaç zayıflamama yardımcı olmuştu. Nasılsa ameliyat olucaz diye saldıydık kendimizi. Hemencecik toparladık. Daha çok çok başındayım ama bu sefer bakalım kararlıyım inşallah. Rejim ya da diyet yapmayacağım. İlacımı düzenli alıcam, besinleri sağlıklı tüketicem ama kendimi ne aç bırakıcam ne üzücem. Senelerce profesyonellerden yardım aldım. Bu sefer tek başıma kendimi dinleyerek yol alacağım. Tüm bunları da inadım inat bir makarna şirketi kurarken yapıcam. Light makarna ve sos denemeleri ile hadi bakalım başlasın hayatımın en uzun deneyi:)))

- Sabah olmuş 3.5 ama ben Eye of the Tiger ile koşmaya çıkabilirim. Gazzz gazz:)))

Günaydın:))







10 Nisan 2013 Çarşamba

İş yeri açmak, yarışmaya katılmak, İzmit eğitimi, Alternatif Anne Podcasti

Nasılsın blogcum? Kafamda bir sürü şey var, bir de kalkıp yemek yapmam lazım ama sana içimi dökeyim azcık dertleşelim istedim.

Türkiye'de bir iş yeri açmak zor be blogcum. Hele ki gayri sıhhi müessese açıyosan. Adı zaten bir garip. Hayatı devam ettirmek hatta iyi devam ettirmek için üretim yaptığın yere "gayri sıhhi" yani "sağlıksız" diyorlar. Risk çok ondan tamam ama bu Arapça söz öbeği tekrar ettikçe insanda gülme isteği yaratıyor.)

Serdar amirim iyi bir iş fikrin ve azmin varsa gerisi gelir gibi bişi yazmıştı geçen. Şimdi baktım bağlantıyı koymak için bulamadım. Ya ben çok safım ya da çok takıntılıyım ki bu fikrin iyiyse devamı gelir lafını anlamıyorum arkadaş. Nerde devamı geliyor? Para olmadan nah bişi olur. Bak 3 haftadır oturdum melül melül bekliyorum bankanın kredimi onaylamasını. 3 hafta be kısa zaman mı? Çok doluyum kısacası. Kafamda bir sürü fikir, arge dönüp duruyor ama her şey geliyor dayanıyor paraya. 

Ocak sonunda Dablamın ittirmesiyle Bir Fikrin mi Var? yarışmasına başvurmuştum. Ancak aradılar ve ön elemeye çağırdılar. Ekşiye yazdım yaşadıklarımı ve yazmaya devam edicem. Yarışmaya ilk çağırdıklarında açtım baktım sözlüğe çünkü birileri katılmıştır yazmıştır diye, yok kimse yazmamış. Ben yazayım bari. Son dönemde olan önemli bir olay bu işte yarışmaya katılacak olmam.

Her yerde gidip fikrimi ve ürünlerimi anlatıyorum. Esasında baydı biraz çünkü sonunda ticari bişi var ya insanlar mutlaka alengirli bir soru buluyorlar soracak:) Halbuse eğitim vermek öyle değil. Sadece bilgi paylaşıyorsun. Satmıyorsun bile paylaşıyorsun. Eğitim vermekten, sohbetlere katılmaktan acaip acaip zevk alıyorum ben. Okuduklarımı paylaşmak, insanlarda "vay bea!" taandansı yaratmak hoşuma gidiyor (ki kimin gitmez:)) İş hayatım boyunca hep eğitim verdim, anlattım ama genelde iş içindi. Artık tanımadığım sade tüketicilere ulaşabiliyorum. Bu haftasonu Cumartesi İzmit'te olucam. Haftaya Pazar Ankara'da olucam. Ay sonunda Kırklareli Sağlık Müdürlüğünde olucam. Bu sonuncusu biraz korkutuyo. Bi salon dolusu doktora laf anlatıcam lan:) "Bir zamanlar fakir ama ilgili ve bilgili bir hasta vardı niheheh... Şimdi siz susun konuşma sırası bende." Hehehehe...

Bakalım hiç birinde rezil olmam inşalla:) En yakın İzmit eğitimi onun reklamını koyayım. Afilli olmuş de mi:))) 


Ankara eğitimini belirlemeden önce Alternatif Anne Gülüş beni telefonda konuşturup konuşturup sonra da alternatifanne.com ve youtubea podcast olarak koydu konuşmalarımızı. Ben yine acaip sevindirik oldum. Konuşmayı çok sevdiğim zate ilkokuldan beri eğitim hayatımda hep çok konuşanlar arasında olmamdan belli:))

Bak bu podcast hakkında kendi gıdacı dostlardan gelen eleştiriler vb oldu. Hepsini cevapladım tabi. Toparlayıp düzenleyip bloga atıcam en kısa zamanda. Kafasında soru işareti olanlar buraya yorum atsın blogcum. Onları da cevaplar ve toparlarım yine:)

Bugün Çarşamba pazarı. Ben de çıkayım taze bir balık ve salatalık malzemesi kapayım. Sonra dönüp halim kalırsa şu yeni kalorisi düşük makarnamın argesine devam edeyim. Eee önce anne sonra gıdacıyım:))