14 Ağustos 2012 Salı

Et ve Balık Kurumu'ndan Gelen Kokular...

Bu sabah gazetedeki haberi gördünüz mü? Et ve Balık Kurumu'nun (EBK) tüm Marmara'ya et sağlayan  Sakarya Kombinasından üst düzey yöneticiler , Lüleburgaz İlçe Tarım'dan iki veteriner, et ithalatı yapan Ürdünlü bir firmanın temsilcileri, mezbaha sahipleri filan böyle 15 kişi şu anda içeride. Sebebi direkt haberden kopyalıyorum : "Sanıklara, örgüt kurma, kurulan örgüte üye olma, bozuk gıda ticareti yapma, resmi evrakta sahtecilik ve kamuyu zarar uğratma suçlarından 18 ila 48 yıl arasında değişen sürelerde hapis istemi ile dava açıldı."

Resim kredisi : Hürriyet
Olay 13 Aralık'ta Lüleburgaz savcılığına gönderilen bir ihbar mektubu ile başlıyor. Savcı soruşturuyor. İddianame yeni açıklandı. Aynı haberden özet vereyim yine :  “Piyasadan temin edilen şap ve veremli hayvanlar ile ölü hayvanların etleri piyasaya sürüldü. EBK’ya ait sağlıklı etler alındı yerine hastalıklı etler Kurum’a teslim edildi. Yurtdışından getirilen hayvanlar zimmete geçirildi. EBK adına ithalat yapan Ürdünlü Hijazi firması eksik hayvan teslim etti."

Yedik biz bu etleri yani. Yani tüm Marmara olarak yedik bunları. Kurumun sağlam hayvanları yerine hastalıklıları kesilmiş, hayvanlar daha hafif gösterilmiş, sağlıksızlarla değiştirilmiş. Tarantino filmleriyle kıyas sahneler de var : Hayvanlar nakledilirken 3 tanesi savrulup ölüyor (nasıl bir nakildir bu el insaf); bi tanesi de kaçmaya çalışırken silahla vuruluyor. Bütün bu "ölü" hayvanlar tekrar arabaya konulup mezbahaya getirilip "patronun" emriyle kesiliyor, böyle hiç bişi olmamış gibi. Tey allahım yarabbim. İşin içinde esnaf da var devletin adamı da var. Bu ne aç gözlülüktür yahu, ayıp be ayıp...

Aralıktan beri 9 ay geçti. Dediğim gibi yedik biz bu etleri. Hadi bozuk eti anlarsın da veremli et öyle bir bakışta anlaşılmaz. En az yarım saat pişirmek lazım verem mikrobunu öldürmek için. Çiğ süt konusuna derinlemesine daldım bilen biliyor. Yakında uzuuuunnn bi yazıyı yayınlayacağım burada inşallah. Unuttuklarımı tekrar hatırlıyorum. Verem mesela bir üçüncü dünya iletti, hala dimdik ayakta bizim topraklarımızda. Her işe girerken neden akciğer filmi istendiğini bir düşünün. 2005 tablosuna ulaştım Vatan'dan Mustafa Mutlu'nun Prof. Dr. Hazım Gökçen'in yorumlarını paylaştığı yazısında. Hoca diyor ki Türkiye'deki hayvanların yarısı veremli neredeyse. Devlet vatandaşına veremli hayvanları bildir ven sana tazminat vericem der ama o kadar azdır ki tazminat vatandaş saklar veremli hayvanını. Ben hikayeye devam edeyim. Aç gözlü bir kaç memur ile esnaf bi araya gelir, devletin verdiği üzerinde para vererek hasta hayvanı alır çok daha pahalıya EBK'ya filan satar. Evraklar düzenlenir, imzalar atılır hatta beraber mangala filan gidilir tabi sağlıklı etlerle.

Senelerdir veteriner hekimler ile gıda mühendisleri arasında çekişme vardır. Biri der hayvanı en iyi ben bilirim, diğeri der ben de eti işlemeyi bilirim. Gereksiz bir tartışmadır bence, herkes yerini esasında çok iyi bilir ama kulis yapmak, devlette yandaş bulmak, milletvekili ayartmak filan gırla gider. Genelde üstüne basılan gıda mühendisleri olur. Yok ezik edebiyatı yapmıyorum yahu. Hayvancılık Türkiye'de önemli, rantı çok. Herkes bir ucundan ekmek yemeye çalışıyor. Bazıları ekmeği yeterli bulmayıp krem döla krem tatlıya geçmek istiyorlar.  İşi mühendis - veteriner çatışmasına döndürmenin bir manası yok yani nitekim vicdansız kötü insanlar her sektörde var.

Dava 28 Eylül'de başlayacakmış. Sanırım bizim burada ama gidebilir miyim bilemiyorum. Haber takibi yapacağım ama ajandaya not aldım. 

11 Ağustos 2012 Cumartesi

Yılda bir yapılacak lezzet - Bamya Kızartması

Kızartma iyi değildir tamam. Gerçi kızartılan sebzenin, etin besin değerlerinin diğer pişirme teknik ile hazırlananlara göre daha fazla olduğunu okumuştum bir hocanın makalesinde ama işi toplama vurunca kızartma iyi değildir. Ayda bir belki. Mümkünse bol zeytinyağında, hadi masraf etmeyelim dersek başka bir sıvı yağda. Şaşırtmak istediğiniz bir misafiriniz gelecekse, anneye "bak ben neler biliyorum" ispatı derdindeyseniz ya da ya da bamya yemeyenlerin inadı kırılsın istiyorsanız bamya kızartmasına buyrun:

Pazardan el kadar bir poşet bamyaya 1,5 lira verdim. İçini akıtmadan usulca tepelerini kesip limonlu suya atmak vakit alıcı. Öyle bir kilo filan yapılacak bir yemek değil bu; yemek değil zaten garnitür olur ancak. Beş sene olmuş evleneli; evlilik tarihi önemli değil de "çeyiz setinden" çıkan çelik tavayı bol yağda bir kızartma için kullanmadığım süreyi hesaplama derdindeyim. Öncesi de yok bu denemelerin "anne-baba" evinde. Bugüne kısmetmiş.. 

Bamyaları ayıklayıp kurutma bezine aldığımda 1 bardak kadar sıvı yağı çelik tavaya atmıştım bile. Ben kurulayıncaya kadar bamyayı yağ kızdı. Bir çay bardağı maden suyu ile bir yumurtayı az tuz ekleyerek çırpıp bamyaları içine attım. Ordan da hoop un havuzuna. Kızgın yağda hepsinin kızarması 5-10 dakika sürdü. Altın rengi alınca kağıt havlulu tabağa aldım. Fazla yağını kağıt havluya çektirmek iyi fikir ama çok güvenmemek lazım. Ortalama bir tabaktaki kağıt havlu ortalama 2 gram kadar yağ emiyor. Tavaya 200 gram koymuşum, 2 gram da ne:))


Valla midye değil bamya kızartması:)
Götürdüm bamya-sevmeze, "bamyanın tadını değiştirmeyi başarmışın helal" dedi. Kızartma tadı öyle baskın ki ancak büyüklerden birini ağzınıza atarsanız bamya tadı tatlı tatlı geliyor.  Ama kalori bombası bunlar. En iyisi sebze sever fit komşuma götüreyim dedim; üzerinden bi kaç tane daha çalıp götürdüm verdim... Pek sevindi akşam vakti bu hediyeye güzelim:) Süslemeden püslemeden mutfak masasının üzerinde çektiğim fotoğraf kaldı bana ama ne gam...

Ha bi de yağı atmadım lavaboya, koydum bir şişeye. Kızartma pek yer almasa da mutfağımda azıcık yağ bile atmam bi kilosu kaç ton suyu kirletiyor diye. Çok un kaldı yağda zaten tekrar da kullanılmaz. Bakalım bir kaç sene sonra bio-dizelcilere verecek kadar yağ toplanır herhal:)

8 Ağustos 2012 Çarşamba

İşe yaramayan denemeler - Meyva kızartılır mı yahu?

Bu blog daha hayatının başlarında olduğu için devamlı ne olduğunu hatırlatmak gerekiyor : Ben bir gıda mühendisiyim ve açıkçası bazen mutfağımı araştırma geliştirme laboratuarı gibi kullanıyorum:))) Eh her seferinde deneyler (!) başarı ile sonlanmıyor.)

Denk geldikçe Amerika'nın çok bilmiş, çok becerikli Martha'sının Every Day Food'unu seyrederim. Her gün yemek yapmak zorunda olanlara ve lezzete takılmışlara sade, anlaşılır, afrasız tafrasız ve en önemlisi hızlıca yemek tarifi verirler. Bu programdan öğrendiğim ve adapte ettiğim tarifler var ama henüz fotoğraflarını çekemediğimden paylaş(a)mıyorum. Ama evvelsi gün bir tane basit meyveli tatlı gördüm dün akşam da denedim. Sonuç tatmin edici olmadığından fotoğraf motoğraf çekmeden anlatıyorum:)  

Every Day Food tarifler için http://www.pbs.org/everydayfood/ adresini veriyor ama bunu orada bulamadım. İyi ki not almışım : Ananasları dilimleyip şekere buluyorsunuz ve 1 yemek kaşığı kızmış tereyağında kızartıp yanında dondurma ile servis ediyorsunuz.

Ananası Kırklareli'nde kim bulmuş da ben kaybettim. Evde unuttuğum 3 tane şeftaliyi hatırladım. Soyup dilimledim. Üzerilerine bir kaşık şeker ya döktüm ya dökmedim. Aynen tarifteki gibi kızarttım ve dondurma ile tabağa aldım. İlk lokmayı özellikle dondurmasız attım ağzıma. Allahın şeftalisini sıcak yemek bi garip geldi. Hadi tropik bir adada tatilde olsam ve yeni tatlara yelken açmış olsam tamam da yahu oturma odamdayım ve bildiğin şeftaliyi yemekteyim. Yok tadı güzel değil. Yani tropik adaya göre tadı güzel olabilir de bizim oturma odası için güzel değil:)) O sıcağı görünce erimiş dondurma ile güzel oldu tabi. Ama kardeşim, herhangi bir meyveyi tereyağında kızart üstüne dondurmayla ye o bile güzel olur yahu:)))

Hep söylerim topraklarımız bereketli olduğundan meyve sebze konusunda seçici ve kibirliyizdir diye. Hıyar bizde ya salataya kullanılır ya cacığa. Ama Çinliler çorbasını bile yapmışlar. Bir yaz geliyor istemediğin kadar sebze meyve salınıyor pazarlarda, sokak tezgahlarında. Bu bollukta yağda meyve kızartılır mı yahu??