8 Haziran 2012 Cuma

HFCS'den gir, The Good Wife'a el salla, Gıda Lobiciliğinden çık:)

Dostlar gıda üzerine yazazacak çok şey var, yeni ürünler ve tarifler mesela. Ama bu blog bir gıda mühendisinin blogu olduğu için yeni ürün ve tarifleri hobi bloglarına bırakmam gerekiyor bazen; özellikle denetim raporları ya da yorumlanmaya değer makaleler vb. söz konusu olunca.

Bu sabah da bir dostumun gönderdiği bir blog yazısı okudum. "Bilim için daha temiz bir ses" sloganıyla 2010'dan beri yazan Alex Reshanov Yüksek furuktozlu mısır şuruplarını (HFCS) ele almış. New York Belediye Başkanının 30 Mayıs'ta şehirdeki şekerli içecek satışını sınırlandırması haberinden hareketle akıcı ve anlaşılır bir dille HFCS'nin ne olduğunu açıklamış; diğer şekerlerden, tatlandırıcılardan daha kalorili ve tabi daha şişmanlatıcı olup olmadığını sorgulayanları sorgulamış. Karışık mı? Değil be... Ben zaten başka bir şeyden bahsedicem. Detaylı bilgi isteyen orjinali okusun.)

The Good Wife'ı seyreden var mı? Zart diye konu değiştirdim diye kızmayın yukarıya bağlayacağım konuyu vallahi..

Ben iflah olmaz bir yabancı dizi-kolik oldum. House, Greys Anatomy ve The Good Wife'ı tamamen takip etmenin yanı sıra belleğe kaydediyorum ki arada canım istediğimde açıp bölümleri tekrar seyredebileyim, o kadar yani. Yine böyle bir tekrar seyretmemde The Good Wife'ın 3. sezon yan olaylarından biri tekrar dikkatimi çekti. 

Dizinin ana konusu şu : Bir iyi eş var, kocası eyalet savcısıyken rüşvetle suçlanıp hapse düşünce kadın, 15 yıl aradan sonra avukatlık yapmaya başlıyor. Her bölümde başka bir davayı ele alıyorlar ama fonda bir aşk üçgeni, kocanın hapisten çıkma ve tekrar eyalet savcılığına aday olması, çocuklarla ilişkiler filan filan var. Bu kocanın eyalet savcılığı adaylığında kampanyayı yürüten bir Eli Gold abimiz var. Kendisi açıkgöz, kurnaz, zeki ve seçim kazandıran bir kampanya yöneticisi; sağlam bağlantılara sahip. Kocayı  savcı koltuğuna oturtunca da Eli buzinisını alıp bizim good wife'ın çalıştığı şirkete geliyor; kriz yönetimi, kampanya ve lobicilik danışmanlığı işi yani.  

Bir okulda peynirden kaynaklanan bir gıda zehirlenmesi olayı üzerine peynir şirketi kalkıp Eli abimize geliyor kriz var aman bizi kurtar diye. Eli bunları kabul ediyor ama iş orada kalmıyor. İki üç bölüm gıda lobiciliği ve Choose My Plate üzerine bir yan hikaye devam ediyor. Dizi zaten Arap Baharı, Afganistan'daki Amerikan ordusu, Çin'deki internet yasakları gibi güncel konulara girip çıkmayı pek sevdiğinden Choose My Plate'e de uzak kalması söz konusu olmaz. 

Bu Choose My Plate ne? Michelle Obama bizzat obeziteye savaş açtı. Bu da henüz bir yaşını doldurmuş bir USDA yani Amerika Gıda Tarım Bakanlığının projesi. Naaptılar? Klasik beslenme piramidi yerine bir tabak ve bardak koydular. Tabağı 4'e bölüp meyve, tahıl (bakliyat), sebze, protein dediler her bölmeye, yandaki bardağa da süt ürünleri yazdılar. Kafası beslenme piramidiyle karışmış Amerikan halkına, bir ahmağın bile anlayacağı (stupid-simple) basitlikte bir imaj sunarak her öğündeki tabağını bununla karşılaştırıp hizaya gelmesini ve kendisini obeziteden korumasını amaçlıyorlar. 

CBC'den izin almadım bişi olur mu? MY BODY
Basit ama akılda kalıcı bu tabak imgesini beğenmedi Eli efendi. Neden? Tabakta çıkarlarını korumaya kendini adadığı peynir yoktu, bardaktaki dairy (süt ürünleri) ifadesi de yeterli değildi; zaten peynir bardağa girer miydi? Tabak yerine insan vücudunu bölümleyip bir günde tüketilmesi gerekenleri bu bölümlere yerleştiren ve hatta kolun bir tanesine tatlı yapacak kadar nası diyim komik bir çalışma yaptı, kendine yandaş aramaya mısır sanayii ile filan görüşmeye gitti kurnaz abimiz. Boş zamanımı güzel bir dizi ile doldururken böyle bir anda bir şimşek çaktı beynimde; aydınlanma yaşadım be dostlar:)) ABD ve lobicilik kelimesi senelerdir beynimize beraberce kazınmış kelimeler, gıda ve ziraatte de işlerin bu şekilde yürüdüğünü bu son GDO olayları ile filan baya baya anladık ama böyle sürükleyici bir dizinin içerisinde suratıma vurulunca bir garip oldum açıkçası:)))

Biz seni akıllı bilirdik, HFCS üzerine detay vericen, önemli bilimsel açıklamalarda bulunucan diye buraya kadar okuduk hain Tuğba diye ateş püskürenleri gözlerinden öpüyor ve konuyu bağlıyorum canlar:

Beslenme üzerine tartışmalar çok izlenen bir tv dizisine bile bölüm bölüm konu oluyorsa gıda sektöründe büyük fırtınalar kopuyor demektir. İnsanlar ve kimi hükümetler daha bilinçli evet ama şirketler de bir o kadar güçlü ve halkı manipüle edecek yönde kampanyalara imza atıyorlar. Bu bir ticari savaş, herkes kendi çıkarını kolluyor. 

Seneler önce bir üniversite hocasının kızartılmış sebze ve etlerde vitamin ve protein kaybının diğer yöntemlere göre daha az olduğu temelinde, kızartmaların tamamen hayattan çıkartılmaması gerektiği alt metninde bir yazı okuduğumda "noluyo lan?" demiştim. Meğer bir yağ firmasının sponsorluğunda kaleme alınmış. Hemen tü kaka demeyin hocaya, haklı çünkü, bilimsel olarak anlamlı bir fark var. Kızartma süresi az olduğu için kayıplar daha az olabiliyor ama tabi bu elde davul sokaklara çıkıp kutlanacak bir bilgi değil yağcının yaptığı gibi. Moore abimizin Oversize Me'sinden sonra paniğe kapılan ismi lazım değil hamburgercinin de bir diyetisyene her öğününde hamburger olan zayıflama menüsü yazdırttığını görmüştüm. Ağzımla gülmemiştim takdir edersiniz ki bu habere...

HFCS yazısını güzel bitirmiş blogger kardeş. Tamam HFCS şekere göre "birazcık" daha zararlı olabilir ama bu şekerin cici hale getirmez ki. HFCS'nin kimileri tarafından günah keçisi ilan edilip "Gerçek Şekerle Yapılmıştır" muhabbeti yayılacaktır. Nevşehir'de bir gazozcu başlamış zaten ürünlerimizde "GDO'lu mısır şurubu kullanmıyoruz" diye. Yahu sen gazozcusun. Şurup kullansan ne olur kullanmasan ne olur. Boş kalorinin Allah'ısın; ağzına kadar vitamin dolu olsa ne olur şişen.. Eninde sonunda şekerle yapılan rafine bir içeceksin. 

Herkes kendi çıkarına doğru tüketiciyi çekmeye çalışırken iyi ve sağlıklı gıdalar üreten ve bu kurtlar sofrasında ayakta kalmaya çalışan şirketlere de saygılı bir selam çakarak bitirmek istiyorum yazımı. Yine iyi bir final yapamadım diyordum ama şimdi farkettim:  Bu konunun finali yok, daha çok yazıcam bunun üzerine.

Hiç yorum yok: